9 Ekim 2010 Cumartesi

NİSSAN YENİ ARABALARINDA, BALIKLARI MODEL ALIYOR

Yeni teknolojik ürünler geliştirirken; bilim adamları ve araştırmacılar son 10 yılda doğadaki çözümlerin en iyi çözüm olduklarını fark etmiş ve doğadaki tasarımlardan yararlanmaya başlamışlardır.

Nissan firması için çalışan Japon araştırmacılar da, yine doğaya bakmış ve Nissan için tasarlayacakları yeni araba modelinde balıkları model almışlardır.

Neden mi?

Çünkü gruplar halinde çok hızlı yüzmelerine rağmen, balıklar birbirlerine çarpmaz, düzeni bozmaz ya da kaza yapmazlar.

Önlerine çıkan bir engeli aşmak için engelin olduğu tarafta aralarındaki uzaklığı arttırırken, kendi aralarındaki uzaklığı daraltırlar ve daha küçük bir alana sığmaya çalışmalarına rağmen birbirlerine çarpmazlar.

Ehliyeti olan, trafikte yol alan, araba kullanımı ile ilgili her türlü bilgiye sahip insanlar, çok geniş yollarda hareket etmelerine karşın sık sık araçlarıyla birbirlerine çarparlar, ve bu çarpmalar sonucu oluşan kazalarda da ciddi yaralanmalar ve ölümler meydana gelir.

Nissan için geliştirdikleri arabada, araştırmacılar bu durumu önlemek için balıkların sürü halinde yüzerken kullandıkları üç özelliği taklit etmiştir.

1) Birbirleriyle çarpışmadan yön değiştirebilmeleri

2) Öndekine çarpmadan mümkün olduğunca arkadan yanaşabilmeleri

3) Şeritleri düzgünce paylaşarak birbirlerinin hızlarına ayak uydurabilmeleri

Bu üç özellik taklit edilerek geliştirilen ve EPORO ismi verilen araçlar yedişerli gruplar halinde ilerliyor ve birbirleriyle iletişim kurmak için çok geniş bantlı radyo dalgaları ve mesafe ölçmek için lazerlerden faydalanıyor.

Balıkların yüzerken kullandığı bu düzeni yalnızca taklit etmek için bile, akıl ve şuur sahibi, eğitimli mühendisler bu kadar masraflı teknolojilerden yararlanmak zorunda iken; birkaç santimlik balıklar yüz milyonlarca yıldır vücutlarında radyo dalgaları ya da lazerler bulundurmadan trafik sorunu yaşamıyor.

BALIKLAR, TRAFİK SORUNUNA İLK NASIL ÇÖZÜM BULDU?

Evrimcilere göre, tüm canlılar kullandıkları sistemleri zaman içersinde yaşadıkları ortama uyum sağlayabilmek için kendileri düşünmüş ve keşfetmiştir. Evrim teorisinin çöküşünü belgeleyen yüzlerce belgeye ve 350.000 tam türlere ait canlı fosillerine rağmen; bazı çevreler yıllardır hayatlarını şekillendirdikleri ideolojilerinden ötürü bu gerçeği kabul etmek istememekte; günümüz teknolojisinin bile ancak taklit etmeye çalışabildiği yaratılış delillerini “doğanın yaratması” olarak görmektedir. (Allah’ı tenzih ederiz)

Bu kimseler doğanın bir gücü olduğuna ve tüm canlıları doğanın yarattığına, onlara aklı ve bir şeyler keşfetme bilgisini doğanın verdiğine inanırlar.

Bu inanç, günümüzde ortaya çıkmamış; aslında tarihi çok da eskiye başka bir deyişle doğaya tapma dini olan Anemizm’e dayanmaktadır. Bu dine göre, tüm canlılara sahip oldukları bilgileri doğa öğretmiştir.

Şüphesiz, bu çok gülünç bir iddiadır. Çünkü doğa dediğimiz şey, dağ, taş, toprak ve hava gibi aklı ve şuuru olmayan birimlerden müteşekkildir.

Balıkların, minicik beyinleri ile en az alana en fazla sayı ile nasıl sığabileceklerini ve mesafeyi koruyarak nasıl yüzebileceklerini kendi kendilerine keşfetmesi elbette mümkün değildir.

Sıraya girmek, kulağa her ne kadar basit bir işlem gibi gelse de, hareket halindeki cisimlerin sürekli olarak aralarındaki mesafeyi koruması çok zor bir işlemdir. Bunun en net örneği, sokakta yürüyen insanlardır. Sokakta başka birine çarpmadan yürümek için sürekli, önümüze, arkamıza, sağımıza ve solumuza bakar etrafımızdaki cisimlerle, araçlarla ve diğer insanlarla olan mesafemizi korumaya çalışırız. Bu işlem sırasında, biz sadece gözlem yapıp aradaki mesafeyi adım hesabı üzerinden tahmin etmeye çalıştığımızı sanırız; oysa beynimizde çok daha kapsamlı matematiksel mesafe ölçümleri ve olasılık hesapları yapılmaktadır. Bu o kadar karmaşık bir işlemdir ki, bu gözlemi yapmayıp beynimize aktarmadığımız ilk anda (örneğin yürürken gözümü kapadığımızda ya da başımızın yönünü değiştirdiğimizde) etrafımızdaki cisimlere ya da kişilere çarpar veya kazarlar yaşarız.

Böylesine karmaşık bir matematiksel ölçümü, rakamları dahi tanımayan balıkların an be an yapabilmesi ancak Yüce Allah’ın ilhamı ile mümkündür.

Balıkların sürüler yani akınlar halinde hareket etmesi, Allah’ın Yaratma Sanatı’nın delillerindendir. Balıkların bu özellikleri, Kuran’ı Kerim’de şu ayetle vurgulanmıştır:

“… Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı…“
 (Araf Suresi, 163)