15 Şubat 2009 Pazar

KARDEŞLERİNE DÜŞKÜN, ÖRNEK BİR CANLI: PEÇELİ BAYKUŞ

Peçeli baykuş adı verilen yavru kuşlar, kardeşlerine çok düşkündürler. Gelen yemeği önce aç olan kardeşlerinin yemesine izin verirler.

Anne, en çok bağıran yavruyu en önce beslediği için; yavrular çok nezaketli davranarak aç olan kardeşlerinin karnı doyana kadar seslerini yükseltmezler.

Şüphesiz, bir kuşun bu denli ince düşünebilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Allah, peçeli baykuşlara fedakarlığı, merhameti, şefkati ve tesanüdü ilham etmiş ve bu kuşlar arasındaki dayanışmayı da müminlere bir örnek kılmıştır.


Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.
(Tevbe Suresi,128)

Kaynak: New Scientist, 18 Mart 2000

SELÜLOZDAN SÜPER KAĞIT GELİŞTİRİLDİ

Japonya ve İsveç’teki bilim adamları bitki hücrelerinin duvarlarındaki selülozdan yeni bir materyal geliştirdiler.

Süper kağıt adı verilen bu malzeme, dökme demirden daha dayanıklı ve sağlam… Üstelik de çevreye dost.

Önceleri de selülozdan başka malzemeler geliştirilmiş olmasına karşın, bu malzemeler tüm dayanıklıklarına rağmen baskı altında kolayca kırılıp bozulabiliyorlardı.

Ancak; yapılan deneylerde süper kağıtın dökme demirden bile daha sağlam ve dayanıklı olduğu tespit edildi.

Hatta, o kadar dayanıklı ki bilim adamları gelecekte bu malzemeyi hafif ama dayanıklı zırhlar geliştirmekte kullanmayı ümid ediyor.

Kaynak: http://www.eurekalert.org/features/kids/2009-01/acs-ps012909.php

BEYİN OPTİK İLÜZYONLARI GERÇEK HAREKET GİBİ ALGILIYOR

Hareket ediyormuş gibi görünmesi için tasarlanmış bir ilüzyon resmine bakıp, hiç mideniz bulandı mı? Ya da başınız döndü mü?

Yeni yapılan bir araştırma, bu ilüzyonların sadece bir göz yanılsamasından daha fazla olduğunu ve beynin grafiğin hareket ettiğine dair ikna olduğunu ortaya çıkardı.

Önceleri, ilüzyonların üst düzey beyin aktivitelerini tetiklediği düşünülüyordu. Ancak yapılan çalışma, ilüzyonların görsel korteksteki en alt süreçteki aktiviteleri tetiklediğini gösterdi.

Kaynak: http://www.eurekalert.org/pub_releases/2009-02/afri-njy020209.php



KURAN’DA HABER VERİLEN KONUŞAN KARINCALAR

Ses teknolojisindeki gelişmeler sayesinde, bilim adamları karıncaların kendi aralarında konuştuğunu keşfetti.

Minyatür hoparlör ve mikrofonlar yerleştirilen yuvada, araştırmacılar kraliçe karıncanın işçi karıncalara konuşarak talimat verdiğini gözlemledi.

Yıllar önce yapılan araştırmalarda, karıncaların sesleri kullanarak imdat çağrıları yapabildikleri farkedilmişti. Ancak bu araştırma ile imdat çağrısından ve ses çıkarmaktan daha fazlası olduğu ve karıncaların kendi aralarında gerçek anlamda “konuşabildikleri” keşfedildi.

Kraliçe karıncanın sesi kaydedilip yuvaya çalındığında, tüm karıncaların antenlerini dikip hareket etmeden hazır olda beklediği gözlemlendi.

Yapılan araştırmada, sadece karıncaların konuşabildiği değil; aynı zamanda da bazı böceklerin işçi karıncaları esir alabilmek için kraliçe karıncayı taklit ettikleri farkedildi.

Karıncalarla bir tür parazit ilişkisi içinde olan büyük mavi kelebeğin, kraliçe karıncanın hem sesini hem de kullandığı kimyasal sinyalleri taklit edebildiği bulundu.

Karıncalar tarafından yuvaya taşınan pupalar, burada işçi karıncalar tarafından besleniyor. Ve eğer, yuvaya davetsiz bir misafir girerse de; karıncalar kendi yuvalarından önce pupaları kaçırıp kurtarıyor.


“Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: "Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin."

(Neml Suresi, 18)


Kaynak: http://www.timesonline.co.uk/tol/news/environment/article5672006.ece

13 Şubat 2009 Cuma

DARWİN’İ ZORA SOKAN ESTETİK ANLAYIŞI: TAVUSKUŞLARI

Tavuskuşları, son derece görkemli ve parlak tüylere sahip estetik canlılardır.

Mavi gözlerle süslü, sedefli, altın ve yeşil tüylerden meydana gelmiş kuyruğunu yelpaze gibi açan tavuskuşu, Allah’ın Yaratmasındaki Kusursuzluğun ve Üstünlüğün tecellilerindendir.

Kendi 110 – 125 cm kadar olan kuşun kuyruğu, yaklaşık 120 cm uzunluğundadır.

Darwin’in ortaya attığı doğal seleksiyon şartlarında, bu uzunlukta ve büyüklükte bir kuyruğun kuşa dezavantaj sağlaması gerekir.

Hem taşıması ağırdır, hem de uçmak için ona herhangi bir avantaj getirmez. Hayatta kalmak için kaçması ya da koşması gerektiğinde, kuyruğunun ağırlığından dolayı kaçamayacağından türünün kısa süre sonra hemen yok olması gerekir.

Üstelik, üzerindeki parlak renklerin de “hayatta kalmak” için getirebileceği hiçbir avantaj yoktur.

Bu nedenle, Darwin çeşitli kuş türlerini inceleyip kuşlardaki çeşitliliği doğal seleksiyon yoluyla açıklamaya çırpınırken; teorisini en çok açmaza sürükleyen canlılardan biri Tavuskuşları olmuştur.

Tavuskuşlarının tüylerindeki rengarenk sanatı evrim teorisiyle bir türlü açıklayamayan Darwin, büyük bir çaresizliğe düşmüştür.

Bu görkemli kuşlar üzerinde düşünüp düşünüp “Hiçbir anlam ifade etmiyor, nasıl olur?” diyerek günler geçirmiştir.

Tavuskuşları, Allah’ın Varlığı’nın en net gerçek olduğunu ispatlayan “yaşayan bir delildir”.

Allah, Kendi İhtişamı’nı bu canlı üzerinde tecelli ettirmiş, “Her Yaratmayı Bilen” Olduğunu bu canlı üzerindeki muazzam sanat ve estetik anlayışıyla İlan Etmiştir.

İnsanın hayal bile edemeyeceği kadar detaylı bir sanatla her bir tüyü ince ince işlenmiş bu canlıyı gören bir insanın, hemen Allah’a iman etmesi, Allah’ın varlığına kesin kez kanaat getirmesi gerekir.

“Allah, bu dünyada bu kadar detaylı bir sanat yaratıyorsa; ahirette neler yaratacaktır” diye düşünerek içinde cennete karşı bir özlem ve heyecan uyanması gerekir.

Allah, Kuran’da -insanların Allah’ın Kudreti’ni takdir edebilmeleri için- kimi canlıları süs olarak yarattığını bir ayette şöyle haber vermektedir:


“Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri yarattı. Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?”
(Nahl Suresi, 8)

Kaynak: http://www.sciencenewsforkids.org/articles/20090211/Note3.asp

12 Şubat 2009 Perşembe

ABD ve Rus Uyduları Çarpıştı

Tarihte ilk kez dünya yörüngesinde dönen iki uzay aracı birbiriyle çarpıştı.

Nasa'dan bir sözcü, çarpışmanın 1997 yılında uzaya fırlatılan özel sektöre ait bir Amerikan iletişim uydusu ile, 1993'de yörüngeye oturan ve artık kullanılmayan bir Rus askeri uydusu arasında meydana geldiğini söyledi.

Çarpışma Sibirya'nın üzerinde yerküreden yaklaşık 800 kilometre uzakta gerçekleşti.

Nasa, çarpışma ertesinine ilişkin ayrıntıların birkaç hafta içinde belirleneceğini söylerken, diğer uzay faaliyetlerine olası etkisine düşük bir ihtimal veriyor.

Uydulardan birinin 560, diğerinin ise 950 kilogram olduğu bildiriliyor.

Çarpışmanın saatte 30 bin kilometreden fazla bir hızda gerçekleştiği tahmin ediliyor.

Sibirya'nın kuzeyi üzerine düşen bölgede meydana gelen çarpışmanın etkisiyle uyduların parçalarından dev bir bulutun oluştuğu söylendi.

Uluslararası Uzay İstasyonu ve gelecek ay uzaya fırlatılacak mekik için ciddi bir tehdidin söz konusu olmadığı, ama uzmanların gelişmeleri yakından izledikleri bildirildi.

Uzaydaki onbinlerce nesnenin hareketleri düzenli bir şekilde takip ediliyor; ama iki uydunun şiddetli çarpışmasıyla açığa çıkan ve kontrolsüz hareket eden parçaların diğer uydulara hasar verebileceğinden kaygı duyanlar var.

Bilimadamları, kazaya karışan uyduların enkazının dünya atmosferine girişte yanacağını düşünüyor.

http://www.sansursuz.com/haberler/templates/sansursuz.asp?articleid=77112&zoneid=2&y=

11 Şubat 2009 Çarşamba

İşte dünyanın dönerken çıkardığı ses

Hiç Dünya kendi etrafında dönerken nasıl bir ses çıkarıyor merak ettiniz mi? Merak etmeseniz bile farklı amaçlarla evrenin gizemlerini çözmek için uzaya gönderilen uzay gemilerinin kaydettiği sesleri duyduğunuzda çok şaşıracaksınız!

Kulaklarımız o kadar hassas ki en küçük seslerden tutun da çok en gürültülü seslere kadar herşeyi büyük bir netlikle duyabiliriz. Öyle mi? Tabii ki hayır!

Geceleri ağzımızdaki küçük bakterilerin dişlerimizde meydana getirdiği etkiyi, yani o sesi duymamız nasıl imkansızsa, dünyanın kendi etrafında dönerken çıkardığı sesi de duymamız bir o kadar olanaksız. Yoksa uyuyamazdık.

Bilim işte bu noktada boş durmayıp keşfediyor. Linkte bulunan sayfada dünyanın dönerken çıkardığın sesi dinleyeceksiniz. Linkte ayrıca NASA'nın uzaya fırlattığı Gemini, Mercury ve Apollo gibi araçları uzayda kaydettiği seslere de şahit olacaksınız.

Bu inanılmaz keşif için linki açtıktan sonra istediğiniz gezegenin üzerine tıklayın ve kendinizi uzayın derinliklerinden gelen seslere bırakın.

http://www.ekolay.net/haber/haber.asp?pid=9&haberid=594061&ver=39#

10 Şubat 2009 Salı

İnsan Allah'a inanmaya programlanmış

Dünyanın saygın eğitim kurumlarından Yale Üniversitesi tarafından yapılan ve New Scientist’ta yayınlanan bir araştırmaya göre insan beyni “Allah’a inanmak için programlanmış”

İnsan beyni “Allah’a inanmak için programlanmış”

Fıtrat, yani, Allah’a inanmanın delili, ilmî araştırmalarla ortaya konmuş. Dünyanın en saygın üniversitelerinden Yale Üniversitesi tarafından yapılan ve dünyanın yine en saygın bilim dergilerinden New Scientist’ta yayınlanan bir araştırmaya göre insan beyni “Allah’a inanmak için programlanmış”...

Bebekler ve çocuklar arasında yapılan araştırmaya göre, insan beyninin tabiatında Allah’a ya da bir yaratıcıya inanmak var. Beyin “sebep ve sonuçla” çalışıyor. Beyin, “beyin ile ruhun” birbirinden ayrı olduğunu düşünmek için programlı... Bu da “hayalî arkadaşlar” edinmeye veya “Allah’a ve dinlere inanmamıza” sebep oluyor...

Araştırmaya göre, hiçbir din eğitimi almamış 6-7 yaşında çocuklar bile dünyadaki her şeyin bir sebebi olduğuna inanıyor. Taşların, nehirlerin veya kuşların yaratılmasının bir sebebi olduğunu düşünüyor.

Darwinciler ise, bunu “doğal seleksiyona” bağlamış. Oysa tabiî seleksiyonun da meydana gelebilmesi için bir sebep, bir Müsebbibü’l-Esbâb lâzımdır. Yani, sonsuz bir kudret sahibi.

Fıtrat delilinin açılımını yaparsak:

Kuluçka için tavuğun altına konan ördek yumurtasından çıkan civciv, bir müddet sonra suya atlar.

Su, donarsa kabını parçalar.

Tohum, toprağı delip yeryüzüne çıkar ve sümbül verir. Bunlar fıtrattır. Ve fıtrat yalan söylemez! Yani her şey, dizayn edildiği yapıya göre hareket eder.

İnsanoğlunun, sapkınlıkla da olsa, kâinatın yaratıcısından başkasına tapması, onu “büyük” tanıması, “yaratıcı” olarak kabul etmesi, inanmanın fıtrî olduğunu gösterir.

Temiz hava veya su bulamayan, pis ve kirlisiyle yetinir. Gerçeğe ulaşamayan, Allah’ı tanıyamayan, O’nun vasıflarını maddeye/toteme/putlara taksim eder.

Putlara, birtakım unsurlara tapınma ve ibadet, yaratılışın, fıtratın aslında iman ve ibadet için olduğunu gösterir. Tarih boyunca en ilkel toplumlarda bile yanlış, sapık ve bâtıl şeylere inanma, tapınma, ibadet etme ve sığınma, insan ruhu için iman/ibadetin nefes almak gibi temel bir ihtiyaç olduğuna delildir. Dinler tarihi, beşerin hiçbir devirde dinsiz yaşayamadığını göstermektedir. Mutlaka bir şeye, bir güce inanmışlardır.

Vicdanlar/fıtratların, Allah’a ibadet etmesi, O’nu tanıması, O’na boyun eğmesi, zikir ve şükretmesi, O’nun varlığını ve büyüklüğünü göstermektedir.

Kâinatı yaratan kim ise, insanı da o yaratmıştır. Çünkü insan, kâinatın bir minyatürüdür. Kâinatın tabiatında, fıtratında ne varsa, insanın yapısında da o vardır. Bütün bunlar gösteriyor ki, inanmak bir zarûrettir; zira o, fıtratta vardır. İnsan fıtratına bu ihtiyacı yerleştiren, bize inanmayı emreden, aynı zattır. Ve o da Allah’tır (cc).

http://www.haber7.com/haber/20090210/Insan-Allaha-inanmaya-programlanmis.php

4 Şubat 2009 Çarşamba

PARMAK İZLERİNİN DOKUNMADA ÖNEMLİ BİR ROLÜ OLDUĞU KEŞFEDİLDİ

Geçtiğimiz ay, Paris’teki CNRS École Normale Supérieure Araştırma Merkezi’nde Georges Debrégeas tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada, dokunma süreci yakından incelendi.

Yapılan araştırmada, “Epidermal çıkıntılar” olarak adlandırılan parmak izlerinin dokunma hissinde etkin bir öneme sahip olduğu keşfedildi.

Nasıl mı?

Ahşaba, kotona, yüne ve benzeri yüzeylere parmaklarımız dokunduğunda, çok sayıda titreşim cilde gönderilmeye başlar. Sinir liflerinin başında Paciniyen Lifleri olarak bilinen özel sensörler bulunur. Dokunmanın gerçekleşebilmesi için gelen titreşimlerin Paciniyen lifleri tarafından –beyne sinyal gönderilmeden önce- tespit edilmesi gerekir. Ancak bu lifler, sadece belirli bir sayıda –yaklaşık 250 hertz’lik- titreşimleri tespit edebilmektedirler.

Araştırmada, bir yüzey üzerinde hareket eden parmağın sensörlerini taklit ederek, benzer şekilde titreşimleri tespit edebilecek biyomimetik sensörler geliştirilmiştir.

Parmak uçlarını model alarak - biyoteknoloji yardımıyla - aynı ebatta epidermal çıkıntıları olan bir yapay parmak ile epidermal çıkıntıları olmayan düz ve pürüzsüz bir yapay parmak oluşturularak bu parmaklar tarafından algılanan titreşimler ölçülmüştür.

Epidermal çıkıntıları olmayan yapay parmak, çok fazla sayıda titreşim algılarken; çıkıntıları olan yapay parmağın, titreşimleri filtrelediği fark edilmiştir.

Epidermal çıkıntıların, tam da Paciniyen lifleri tarafından algılanabilecek miktarda titreşimleri filtreleyerek, dokunmada önemli bir rol oynadığı anlaşılmıştır.

Bu filtrelemenin gerçekleşmemesi durumu, daha yüksek ya da daha az miktardaki titreşimleri tespit edebilmesi mümkün olmayan Paciniyen liflerinin beyne sinyal gönderememesi ve beyinde dokunma hissinin gerçekleşmemesi demektir.

Parmak izlerinin dokunmadaki bu önemli görevi; günümüzde henüz bulunmasına karşın 14 yüzyıl evvel Kuran’da bu konuya dikkat çekilmiştir.

“ İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor? Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.“ (Kıyamet Suresi, 3-4)

Bu ayette, kıyamet günü parmak uçları dahi yeniden bir araya getirilecek olan insana, dokunma hissinin de yeniden geri verileceğine dikkat çekilmiş olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Allah, inananlara cennet güzelliklerinden alacakları hazzı arttırmak için; inkarcılara da cehennemde duyacakları azabı arttırmak için ahirette daha güçlü bir dokunma hissi var edebilir. Her insanın parmak izinin, bir diğerinden farklı olmasının ve kıyamet gününde de o izlerle birlikte yaratılmasının ardındaki hikmet; herkese ayrı bir dokunma hissi verilmiş ya da verilecek olması olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Kaynak:
http://www.sciencenews.org/view/generic/id/40376/title/Fingerprints_filter_the_vibrations_fingers_feel