29 Temmuz 2008 Salı

SİYAH EJDER BALIĞI VE SOĞUK IŞIK


Derin deniz balıklarından biri, “gece-görüş” özelliği ile donatılmıştır.

Deniz canlılarında bulunan soğuk ışık genellikle mavidir. Bunun iki sebebi vardır. İlki, mavi-yeşil ışığın daha uzağa yayılmasıdır. İkincisi ise; bir çok organizmanın sadece mavi ışığa duyarlı olmasıdır. Malacosteid ailesi balıklarından Gevşekçene olarak bilinen balık, bu durumun aksine kırmızı ışık üretir.


Bu tür tarafından üretilen ışık o kadar uzun dalgalara sahiptir ki, insan gözüyle görülemez ve kızılötesi ışınlara yakındır. Buna ek olarak, ayrı bir organdan mavi-yeşil ışık da üretebilecek şekilde tasarlanmışlardır.

Kızıl ışık üretebilme becerisi, Malacosteidae’ya derin denizde büyük bir avantaj sağlar. Işık çok uzağa yayılmasa da, avlarını ve meraklı yırtıcıları onlardan habersiz görebilmelerini sağlar. Ürettikleri diğer mavi-yeşil ışığı da diğerlerine uyarı sinyalleri göndermek için kullanırlar.

Ancak burada düşünülmesi gereken bir nokta vardır. Balığın “gece görüşü”ne sahip olabilmesi için, önce kırmızı ışık üretmesi sonra da bu ışığı görebilecek bir göze sahip olması gerekir.

Kırmızı ışık üretmek için, Malacosteidae filtreler ve flörosan maddelerinden oluşan bir kombinasyon kullanır.

Resimlerde kırmızı ışık organı, filtre, reflektör (yansıtıcı) ve fotositler (ışık üreten hücreler) görünmektedir.

“Fotofor” ismi verilen “ışık üretilen organ”daki ışık uzun dalgalı kırmızı ile başlamaz. Kısa dalga ile başlar. Fotofor içindeki flörosan pigment tarafından bu ışık emilir ve alınan enerjiyle 626 nanometre dalga uzunluğuna sahip kırmızı ışık olarak tekrar dışa verilir. Denizde parlamadan önce, ışık 705 nanometre dalga uzunluğuna ulaşana kadar filtre edilir.

Mantis Karidesi’nin Eşsiz Görüşü

ScienceDaily (27 Mart 2008)

20 Mart tarihli Current Biology dergisine göre; Mantis karidesi daha önce hiçbir canlıda gözlemlenmeyen bir görüşe sahip… Bu görüş kapasitesi, dördüncü bir görme çeşidinin keşfine işaret ediyor. Mantis karidesinin dairesel polarize ışıkları görebilme yeteneğinin, bir iletişim aracı olabileceği tahmin ediliyor.

Mantis karidesi, aslında bir karides olmayan ama bir karidese benzeyen büyük ve vahşi bir deniz kabuklusudur.

Araştırmayı yürüten Avusturalya Queensland Üniversitesi’nden Justin Marshall, Mantis’lerin görebildiği dairesel polarize ışığı, sağa ya da sola spiraller çizen bir ışın olarak tarif etmektedir.

Bilim adamları, daha önce bu ışığı yansıtan böcekler görmüş olsa da; bu ışığı görebilen bir canlıyı hiç görmemişlerdi.

Marshall; “Bu çok komplike bir fizik… ama bazı hayvanların bunu birşeyler için kullandığını bilmek daha da harika” diyor. Bu ışığı kullanmak için, Mantis’lerin gözlerinde “tek bir doğru üzerindeki” polarize ışığı yakalayabilecek, fotoresöptörlere “tam olarak” 45 derece açısı olan bir tür filtreleri olması gerekir. Bu filtre dairesel polarize ışığı tek bir “doğru” şekline dönüştürür.

Marshall, bir çok hayvanın “doğrusal” polarize ışığı kullandığını söylüyor. Ancak insanlar, sadece gözleri kamaşarak bakabiliyorlar ve polarize güneş gözlüğüne ihtiyaç duyuyorlar.

Yapılan çalışmada, araştırmacılar Mantis Karidesi’nin bu muhteşem görüş kapasitesini inceleyerek ne için kullandığını bulmaya çalışıyor.

Şu ana kadar yapılan deneylerde 400 milyon yıl önceden beri yaşayan bu canlının, cinsellik, iletişim ya da avlanma için bu ışığı görme yetisiyle donatıldığına dair çıkarımlar var.

10 Temmuz 2008 Perşembe

ALTIN KAPLUMBAĞA BÖCEĞİ






Pek çok canlının bir kamuflaj taktiği olarak renk değiştirdiği bilinir.

Bukalemun ve mürekkep balığı gibi canlılar, pigment adı verilen, renkli kimyasallar taşıyan bazı özel hücrelerin boyutunu değiştirerek renk tonlarını değiştirirken; Panama altın kaplumbağa böceğinin başvurduğu yöntem ise farklıdır.

Böcek, pigment hücrelerini kullanmak yerine, renk değiştirmek için oldukça farklı bir strateji kullanır.



Charidotella egregia olarak da bilinen bu renk değiştiren böcek, 8 milimetreye kadar büyür. Şeffaf bir kabuğa sahiptir. Bu kabuk, genellikle metalik altın rengini yansıtır. Ancak; böcek rahatsız olduğu zaman altın rengi kaybolur ve kırmızıya dönüşür.



Belçika Numar Üniversite araştırmacıları, elektron mikroskop yardımıyla böceğin kabuğunu yakından incelemiş; ve kabuğun 3 katmandan oluştuğunu bulmuştur. En kalın tabaka alttaki, en ince tabaka ise üsttekidir. Her bir katman, daha küçük katmanların paketlenmesinden oluşmaktadır.



Her katman, farklı bir renkte ışığı yansıtır. Bir araya geldiğinde, tüm bu yansımalar altın rengini üretir. Bu 3 katmanın altında, kırmızı pigment tabakası bulunur.



Her bir katmanı oluşturan tabakaların arasında kanallar vardır. Böceğin vücut sıvısı bu kanalları doldurduğunda, katmanlar pürüssüz olur ve Belçikalı bilimadamı Jean Pol Vigneron’un tabiriyle “mükemmel aynalar” ortaya çıkar. Bu sayede, böcek parlak ve metalik görünür.



Kanallarda sıvı olmadığında ise, katmanlar aynadan ziyade pencere görevini görürler, kabuk parlaklığını kaybeder ve alttaki kırmızı pigment görülür.



Oxfor Üniversitesi’nden Andrew Parker, bu “sıvıya dayalı mekanızma” ile ilgili “ daha önce doğada eşine rastlanılmamış yeni bir mekanizma” olarak bahsetmektedir.



Bilim adamları, altın kaplumbağa böceğindeki bu teknolojiye dayanarak, farklı durumlarda sıvı durumunu ışık ve renk yoluyla gösterebilecek cihazlar geliştirmeyi ummaktadır.



New York GE Global Araştırma Merkezi analitik kimyageri Radislav Potyrailo altın kaplumbağa böceğindeki bu eşsiz teknoloji ile ilgili “ Doğa, günlük problemlere elegant çözümler sunarak bizi şaşırtmayı asla bırakmayacak” demekte…




KUŞLAR YÖNLERİNİ NASIL BULUR? FOTOKİMYASAL PUSULA İLK KEZ MODEL ALINDI




Kuşların ve kaplumbağa, semender, ıstakoz gibi diğer başka canlıların yönlerini bulmak için Dünya’nın manyetik alanını kullandıkları biliniyordu; ancak sahip oldukları bu GPS sisteminin tabiatı tam olarak anlaşılamamıştı.

Kuşların, manyetik hassaslıkta ışık ile harekete geçen kimyasal reaksiyon kullandığını öne sürülmüştü; ancak bugüne kadar laboratuarlarda Dünya’nınki kadar zayıf bir manyetik alana yanıt verebilecek bir kimyasal reaksiyon elde edilemedi.

Arizona Devlet Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi bilimadamlarının 30 Nisan tarihli Nature dergisindeki araştırması; kompleks bir molekülü açığa çıkardı. Bu karmaşık molekülün, ışıkta, hem fotometrik büyüklüğe hem de Dünya’nınki kadar küçük (20.000’de 1 yani buzdolabı mıknatısı kadar) manyetik alanların yönüne duyarlı olduğu açıklandı.

Bu özel moleküller, yapay fotosentez reaksiyon merkezleri olarak geliştirildi ve “kimyasal güneş enerjisi dönüştürücü sistemler” halini aldı. Bu özel moleküllerin sentezlenmesinde, bitkilerin güneş ışığını almalarından esinlenildi. Bu aşamada molekülün henüz kuşların yön bulma yetenekleri ile bir ilişkisi yoktu.

Daha sonra, İngiliz araştırmacılar, moleküler donanımı araştırmak üzere saniyenin 1000 milyon’da biri kadar dayanan ışık palsları gönderebilecek lazerler kullandı. Ancak; bu deneylerinde, Dünya’nın manyetik alanından koruyacak bir kalkana ihtiyaç vardı ve böylece mucize molekül çıktı.

Kuşların gözü alınarak geliştirilen bu mucize molekül; 3 birimi kapsar: karotenoid- porfirin – fulleren (KPF). Işığa maruz kalınca, üçlü molekül KPF’den porfirin ışığı absorbe eder. Bu karotenoidin fulleren’e bir elektron vermesine neden olur. Bu durumda, Dünya’nın manyetik alanı yalnız kalan bu iki elektronu etkiler ve birbirlerinden ayrılmış elektronların ömürleri fotometrik büyüklüğe ve zayıf manyetik alan yönlerine duyarlı hale getirir.


Kaynak: Arizona State University (2008, April 30). How Birds Navigate: Research Team Is First To Model Photochemical Compass. ScienceDaily. Retrieved May 1, 2008, from http://www.sciencedaily.com/ /releases/2008/04/080430134238.htm



HÜCREDE GÜÇLÜ ELEKTRİK TARLALARI BULUNDU: METRE BAŞINA 15 MİLYON VOLT ...

Discover Magazine

Standart bir voltmetrenin binde biri büyüklüğünde olan dünyadaki en küçük voltmetre kullanılarak şaşkınlık uyandırıcı bir bilgi ortaya çıkarıldı. Sıradan bir hücrenin içinde bir yıldırım çıkaracak kadar kuvvetli elektrik tarlaları bulundu.

Hücrelerin oldukça güçlü elektrikle yüklü olduğuna dair daha önceden de çıkarımlar olmasına rağmen, araştırmacılar hücrenin %99.9’nun elektrik bakımından bir uykuda olduğunu varsayıyordu. Ama dünyadaki en küçük voltmetreyi icat eden Michigan Universitesi biofizik kimyageri Raoul Kopelman, farelerin beyin hücrelerini bu alet ile donattı ve metrede 15 milyon volt kadar güçlü alanlar buldu.

Kaynak:
http://discovermagazine.com/2008/mar/14-mighty-electric-fields-found-inside-cells

ARTIK KOZALAK GİBİ GİYİNECEĞİZ


Çam kozalakları, akıllı kumaşlara ilham veriyor. Ağaçta dururken, yapraklarını kapalı tutan kozalaklar, olgunlaştıklarında yere düşer ve üremek için tohumlarını açığa çıkarırlar.
Bunun sebebi, kozalakların iki kat materyalden oluşması. Kozalak kuruduğunda, bir taraf diğerinden daha fazla genişler ve pullar bükülür.

Kozalağın bu modeli, bir sürü küçük kapakçıktan oluşan çok katmanlı kumaş yapımına ilham vermiştir. Kıyafeti giyen kişi terlemeye başladığında, bu küçük kapakçıklar otomatik olarak açılır ve vücut normal nem oranına döndüğünde, kapakçıklar tekrar kapanır.

İÇME SUYU YAPAN BAKTERİLER

Arizona Biyodizayn Enstitüsü araştırmacıları kirli suyu, temiz suya çevirmenin bir yolunu buldular.

Oksitleşen bölgeleri seve seve alan ve içindeki hidrojenleri ayrıştıran ve zararsız hale getiren organizmaların varlığından araştırmacılar uzun bir süredir haberdardı. Ancak; hidrojeni mikro-organizmalara güvenli ve etkili bir şekilde vermek sorun oluşturuyordu.

Biyodizayn Enstitüsü direktörü Bruce Rittmann, bakteriye hidrojeni aktarıcak MBfR adı verilen zar bir biyofilm reaktörü geliştirdi. Bu sayede; bakteri nitratı nitrojen gazına, perklorik asid tuzunu klorid iyonlarına ve diğer toksinleri de zararsız formlara dönüştürdü.

Kirli su, içi binlerce küçük tüye benzer fiber ile dolu MBfR cihazından geçiriliyor ve sistem çalışmaya başlıyor. Fiber’ler üzerinden hidrojen pompalanıyor ve sonra zar boyunca yayılıyor ve zarın yüzeyinde biyofilm olarak büyüyen mikroorganizmalara ulaşıyor. Mikroorganizmalar sudaki kirliliği oksidize ediyor ve zararsız maddeler kullanarak su üretiyor.

Cihazın 7000 fiber içeren küçük versiyonu, dakikada 4 ila 8 litre kadar suyu içilebilir hale getiriyor. Bu, şu an varolan kirliliği temizleme teknolojilerinden çok daha ekonomik.

MERCEDES'İN YENİ ARABALARI SANDIK BALIKLARI







Otomotiv sektöründe aerodinamik tasarımlar çok önemlidir. Hareket sırasında hava sürtünmesinden kaynaklanan enerji kaybını azaltmak ve yakıt tasarrufu sağlamak için tasarımcılar sürekli yeni modeller geliştirmeye devam ederler.

Doğada ise, sürtünme kuvvetine dayanıklı, enerji tasarrufu sağlayan çeşitli tasarımlar mevcuttur. Yunusların hızlı yüzmelerini elverişli kılan vücut yapıları; kuşların uzun mesafe uçuşlarını mümkün kılan aerodinamik kanat tasarımları bunlara örnektir.

Mercan kayalıklarında yaşayan Sandık balığı, kuvvetli kaslarla desteklenmiş ve enerji harcamasını azaltacak özel bir yapıya sahiptir. Kemikli altıgen plakalardan oluşan derisi, basınçlara ve çarpışmalara karşı dayanıklılığıyla balık için koruyucu bir zırh görevi görür. Küçük bir balık olmasına rağmen, küp şeklindeki köşeli gövdesi sayesinde dar alanlarda yiyecek ararken çok iyi yüzer ve etkileyici manevralar yapar.


Sandık balığının bir diğer özelliği de; bilinen en düşük sürüklenme katsayısına sahip yağmur damlası ile aynı değerlere sahip olmasıdır. Bu değer, 0.04’tür.

Bu balığın özelliklerini model alan tasarımcılar, ürettikleri otomobilde (normal otomobillerden farklı) düz ve çıkıntısız kapı kolları tasarlamış, arka tekerlekleri plastik tabakalarla kaplamış, dikiz aynaları kaldırıp yerine iç kameralar yerleştirmişlerdir. Sandık balığı taklit edilerek üretilen bu yeni modelde %20 yakıt tasarrufu sağlanmış ve daha üstün manevra kabiliyetine ulaşılmıştır. Balığı zırh gibi saran kemikli altıgen vücut tasarımını da taklit eden üreticiler, bu sayede en az malzeme ile en fazla dayanıklılık elde etmişlerdir.

BÖCEKLERİ TAKLİT EDEREK DAHA BEYAZ DİŞLERE SAHİP OLABİLİRİZ



Exeter Üniversitesi, Güneydoğu Asya ormanlarında bulunan bembeyaz bir böcek sayesinde “ parlak beyaz ve aynı zamanda da ultra ince” materyaller geliştirilebileceğini söylüyor.

19 Ocak tarihli Science dergisinde yayınlanan yazıda; araştırmacılar Cyphochilus böceği’nin beyaz kabuğu taklit edilerek “ultra ince yüzey yapıları” geliştirilebileceğini açıkladı.

Cyphochilus böceği, milimetre’nin 200’de 1’i inceliğinde bir kabuğa sahip. Bu tam olarak bir saç telinden 10 kat daha ince anlamına geliyor. Böceğin gövdesini, başını ve ayaklarını saran üst üste pullar, görünen ışık dalgalarının tümünü dağıtmak için özel olarak tasarlanmış. Pul pul dağılan ışık dalgaları bu sayede beyaz mantarlar üzerinde yaşayan böceğe tamamen beyaz bir görüntü ile harika bir kamuflaj sağlıyorlar.

Kağıt, plastik, boya gibi endüstriyel materyallerde beyaz rengi elde edebilmek için neredeyse iki kat bir kalınlığa ihtiyaç varken; bu inanılmaz böceğin kabuğu taklit edilerek çok daha ince ve çok daha hafif materyaller yapmak mümkün.

Çünkü; pullara göre saçılma, beyaz kağıttaki yada diş minesindeki fibere göre çok daha etkili.

Exeter Üniversitesi’nden Dr. Pete Vukusic; böceğin kabuğundaki bu üstün tasarıma ilişkin şunları söylüyor:

“ Bu kadar ince bir materyalde bu denli parlak bir beyazlık doğada çok nadir bulunur. Eğer teknoloji bu böcekten öğreneceklerini uygularsa; gelecekte, üzerine yazdığımız kağıt, dişlerimizin rengi ve hatta hızla gelişen yeni nesil beyaz ışık kaynakları çok daha gelişmiş olacaktır.”


Etrafında kendinden başka hiçbir beyaz canlı olmadan, güneşten gelen ışık dalgalarını vücuduna eşit olarak saçacak pullu bir sistemi bu küçük böceğin kendine kendine geliştirmesi ve böyle bir kamuflaj teknolojisi üretmeye karar vermesi elbette ki imkansızdır.


Kaynak:

JAPON BALIKLARININ POLARİZE GÖRÜŞ TEKNOLOJİSİ


Manchester Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada, Japon balıklarının oldukça ileri teknolojiye sahip bir görüş gücü olduğu keşfedildi.

Retinalarındaki ışığa duyarlı hücreler sayesinde polarize ışığı tespit eden balıklar, adeta güneş gözlüğü takmanın getirdiği rahatlıkla yemlerini yakalıyorlar.

Manchester Üniversitesi görevlileri, balığın retinasındaki ışığa duyarlı hücrelerin, polarize ışığı algılayarak görsel kontrastı artırabildiğini belirtiyor.

Üniversitenin Foton Bilimi Enstitüsü ile Fizik ve Astronomi Fakültesi’nde görevli olan Dr. Nicholas Roberts ise konuyla ilgili olarak şunları söylüyor:

“Tıpkı balıkçıların kontrastı ayarlayabilmek için Polaroid güneş gözlükleri takmaları gibi, balıklar ve pek çok başka hayvan da aynı şeyi güneş gözlüksüz yapabiliyor. Bu yetenek, hayvanlar aleminde şaşılacak kadar yaygınlaşmış durumda. … Pek çok hayvanın, dünyayı birbirinden çok farklı şekillerde görmesini sağlayan şaşırtıcı görme becerileri bulunmakta; bu becerilerden biri de işte bu polarizasyon görüşü.”

Araştırmacılar bu keşfin mikroskopik incelemelerde ve bilgi görüntüleme teknolojilerinde yeni gelişmelere yol açmasını bekliyorlar.

Kaynak: Akvaryum Dünyası Dergisi, Ocak – Şubat 2008, Sayı:24, s.78
Underwater Times
http://www.eps.manchester.ac.uk/

CORTICEPS MANTARI VE KİMYASAL HİPNOZ


Corticeps mantarı, yağmur ormanlarında bulunan oldukça kuvvetli zehiri olan, bir parazit mantardır.

Ancak; bilinen mantarların aksine Corticeps zehirini sindirim yoluyla değil, dokunma yoluyla aktarır.

Corticeps’in sporları, oldukça etkili bir zehir ile doludur. Yanından geçen bir karıncaya, bu ölümcül sporlardan biri bulaştığı anda tüm karınca kolonisi alarma geçer ve enfeksiyon kapan karıncayı koloniden uzağa taşırlar.

Birbirleri arasında muazzam bir dayanışmaları olan karınca topluluğunun, kolonilerindeki herhangi bir karıncayı dışlaması ise şaşırtıcı ve alışılmadık bir durumdur.

Ancak; koloninin böyle davranmakta oldukça haklı bir nedeni vardır. Corticeps, spora bulanan karıncanın tüm vücuduna ve beynine tesir edecek bir zehire sahiptir ve bu bulaşan güçlü zehirin etkisiyle kısa sürede tüm bilincini yitirir. Adeta hipnoz olmuş gibi, zehirin etkisi altına girer ve bir dala ya da köke doğru tırmanmaya başlar ve aniden durup tüm bacaklarıyla sıkı sıkı tutunarak kafasını dala saplar ve zehirin tesiriyle intihar ederek ölür.

Ve asıl mucize burada başlar… Ölü karıncanın vücudunu kendi sporları için bir gübre olarak kullanan Corticeps, karıncanın başını sapladığı dalın özsuyu ile de beslenerek, büyümeye başlar ve kısa sürede ölü karıncanın gövdesini yararak büyür ve uzar.


***Resimde Corticeps sporu bulaşan Bullet (Kurşun) Karınca’nin kafasından yeni bir Corticeps mantarı çıkıyor.***


Tüm böcek türlerinin yüzde sekseninin yaşadığı yağmur ormanlarında, bitki örtüsünün korunması ve bu böceklerin sayılarının denge tutulmasında Corticeps mantarının salgıladığı bu zehir çok önemli bir yere sahiptir.

Ve bu hassas dengeyi koruyabilmek için, herbir Corticeps türü belirli bir böcek türü üzerinde etkin zehire sahiptir.


Elbette ki, ufak bir parazitin hiç tanımadığı, anatomisini bilmediği bir bedeni uyuşturup hipnotize edecek bir zehiri kendi kendine geliştirmiş olması mümkün değildir. Hiç bir kimya bilgisi ve laboratuar ortamı olmadan, kendinden daha büyük bir canlının tüm bedenini ve beynini etki altına alacak kadar kuvvetli bir zehiri beyini bile olmayan bir bitkinin kendi kendine ürettiğini iddia etmek akıl ve mantık dışıdır.

Şüphesiz bu, yeryüzündeki tüm canlıların sayısını bilen ve hepsini belirli bir düzen içerisinde var eden, Üstün İlim Sahibi Allah’ın yaratmasıdır.

“O’nun alnından yakalayıp denetlemediği, hiçbir canlı yoktur.”
( Hud Suresi, 56)

“O, her yaratmayı bilir.”
(Yasin Suresi, 79)

“O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.”
(Taha Suresi, 98)


Kaynak: BBC Planet Earth Belgeseli
Video Linki: http://www.youtube.com/watch?v=o3t4v8PmY_Q

KELEBEKLER CEP TELEFONLARINA İLHAM VERİYOR


Kelebek kanatları, ışığı yansıtan oldukça özel bir tasarıma sahiptir. Bu sayede, her zaman renkli, canlı ve parlak görünürler. QUALCOMM’S isimli bir firma, bu tasarımdan yola çıkarak; sürekli parlak ve canlı görüntü sunabilen cep telefonları ve navigasyon aletleri geliştirdiler.


IMOD ismi verilen bu teknoloji sayesinde, güneşin en parlak olduğu saatlerde bile cep telefonu ekranlarını görebilmek, navigasyon aletlerinden “gölgeye ihtiyaç olmadan” yer tespit edebilmek mümkün oldu.



Resimde solda standart bir cep telefonu görülüyor. Açık mekânlarda, güneş ışığı altında ekrandaki renkler görünmüyorken, sağdaki IMOD teknolojisi kullanılan telefonda gün ışığı altında renkler oldukça canlı ve dikkat çekici derecede parlak görünüyor.


9 Temmuz 2008 Çarşamba

MİNİK CANLILARIN DEV TEKNOLOJİSİ

Toprak solucanları, karanlık ve nemli yerlerde yaşamaktan hoşlanan canlılar olarak bilinir.
Peki, gözleri olmayan bu sevimli hayvanlar karanlık ile aydınlık arasındaki farkı nasıl ayırt etmektedirler?

Bu soruya yanıt arayan bilim adamları, yaptıkları araştırmalar doğrultusunda oldukça şaşırtıcı
bir sonuç elde etmiştir.
Araştırmacılar, bu ufak canlıların vücutlarında dev bir sistem olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Boyu birkaç santimetreyi geçmeyen toprak solucanlarının vücutlarında, 302 sinir hücresi bulunmaktadır. Bu sinir hücreleri arasında döşenmiş bir “hücresel mesaj ağı” vardır. Bu hücreler, fotoreseptör görevi görerek ışığı algılar.

Ancak; bu tek başına yeterli değildir. Canlının hem karanlığı hem de aydınlığı algılayabilmesi için pigment hücrelerine de ihtiyacı vardır. Çok fazla güneş ışığına maruz kaldıklarında ölürler.

Fakat; tamamen şeffaf toprak solucanlarının vücutlarında pigment hücresi bulunmaz. Bu noktada toprak devreye girer. Toprak, adeta bir pigment hücresi gibi çalışır ve gelen ışığı gölgeler. Bu sayede, solucanlar yönlerini belirleyerek sürekli gölgede kalmayı başarırlar.

Buradaki en dikkat çekici nokta, bu canlının vücudunda bu kadar kompleks bir sistemin var olmasıdır.

Elbette ki, birkaç santim boyundaki bir canlının fotoreseptör denilen bir sistemin varlığından haberdar olması, sinir hücreleri arasında bir ağ sistemi kurması ve bu ağ sistemini vücuduna sığacak şekilde muazzam olarak paketlemesi mümkün değildir.

Canlının yaşayabilmesi için sadece kendi vücudundaki sistemin değil, topraktaki sistemin de hatasız çalışması gerekir. Küçük bir solucanın tüm bu karmaşık sistemi kendi kendine geliştirdiğini ve adeta ileri teknoloji laboratuarları olan bir kimya profesörü gibi topraktaki elementleri birer pigment hücresi olarak kullanmayı kendi kendine aklettiğini iddia etmek akıl ve bilim dışıdır.

Solucanının vücudunu saran ağ sistemi de, toprak’taki elementlerin pigment hücresi görevi görmesi de Üstün Akıl Sahibi Rabbimiz tarafından yaratılmıştır.

Allah, ‘her yaratmayı bilendir’. O’nun ilmi, tüm canlıları ve tüm hücreleri kuşatmıştır. Katından bir Rahmet olarak, topraktaki hücrelere boyun eğdirmiştir. O, her şeye hakimdir.

O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddus'tür; Selam'dır; Mümin'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. O Allah ki, yaratandır, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.(Haşr Suresi, 22-24)