18 Mayıs 2009 Pazartesi

ALLAH’IN BALARILARINA RAHMETİ






Etrafımızdaki çiçeklere baktığımızda her birinde bir sanat görürüz. Herbir çiçeğin yaprağı kendine özel benzersiz bir tasarımla yaratılmış, ince ince dokunmuştur.

Bu üstün yaratılış, bilimadamlarının da dikkatini çekmiş ve düşünmeye sevk etmiştir.

Böceklerle döllenen çiçeklerin taç yapraklarında son derece özel, diğer çiçeklerden farklı koni biçiminde bir şekil olduğunu farkeden bilimadamları, hayranlık uyandırıcı bir detay sanatıyla karşılaşmışlardır.

Koni biçimindeki taç yapraklar, çiçeği döllemek ve nektarını almak için üzerine konan balarılarına büyük bir kolaylık sağlamaktadır.

Taç yapraklara konduklarında balarıları, hem çiçeğin üzerinde daha rahat durmakta hem de çiçeğin nektarını alacakları alana daha kolay ulaşmaktadırlar.

Şüphesiz bu, Allah’ın detay sanatınının çok güzel bir tecellisidir.

Allah’ın kendilerine vahyettiği görevi eksiksiz yerine getirmek için çalışan balarılarına, yapraklardaki bu tasarımla Allah yardım etmekte ve ayetde de belirtildiği üzere işlerini “kolaylaştırmak”tadır.



"Rabbin balarısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır."





(Nahl Suresi, 68-69)


Kaynak: http://www.biologynews.net/archives/2009/05/14/special_petal_cells_help_bees_get_a_grip.html

100 MİLYON YILLIK ORTAK YAŞAM EVRİMİ ALT ÜST ETTİ



Bilimadamları bir hayvan ile bir mikroorganizma arasındaki ortak yaşama ait 100 milyon yıllık amber buldu.

Çalışma, amberdeki yaşam formları konusunda uluslararası bir uzman olan Oregon Devlet Üniversitesi’nden George Poinar tarafından yürütüldü.

Dinazorlar çağı olarak bilinen Erken Kretas dönemine ait termit, karnının içinden dışarı çıkmış tek hücreli bir canlı olan bir protozoa ile birlikte bulundu.

Ortak yaşama ait en eski paleontolojik bulgu olan bu keşif evrimci bilim adamlarında büyük bir moral bozukluğu meydana getirdi.

Termit ile Protozoa’nın Ortak Yaşamı

Kuru tahta parçalarını yiyerek beslenen termit, selüloza dayalı bir yaşam sürdürüyor. Ancak tahta parçalarını sindirebilecek enzimler için de kursağında yaşayacak bir protozoaya ihtiyaç duyuyor. Bu karşılıklı bir ilişki...

Protozoa termitin içinde yaşamazsa ölüyor. Termit de, protozoa sindirim sistemine yardımcı olmazsa ölüyor.

Bulunan amber, bu karşılıklı yardımlaşmanın 100 milyon yıldır devam ettiğini kanıtladı.

Kaynak: http://www.sciencedaily.com/releases/2009/05/090514153139.htm

KARINCALAR VE KİMYA DÜNYASI

Bir karınca öldüğünde, onu taşıyıp sürüden uzaklaştıran başka karıncaları hemen hemen hepimiz görmüşüzdür.

Bu işlem, bazen, karıncanın ölümünden sonra 1 saat içinde gibi kısa bir sürede gerçekleşir.

Kaliforniya Üniversitesi’nden biyolog Don-Hwan Choe, karıncaların öldükleri zaman bir kimyasal salgıladıklarını ve salgıladıkları bu kimyasalla “öldüm, beni alın uzağa götürün” mesajı verdiğini keşfetti.

Ancak, aynı kimyasal mesajın karıncalar yaralandığında da iletildiği farkedilince, bilimadamları nasıl olup da karıncaların ölüleri yaralılardan ayırdığını incelemeye başladılar.

Yapılan incelemelerde, karıncalar tarafından iki kimyasal sinyal kullanıldığı tespit edildi. Birinde öldüğünü ve uzaklaştırılması gerektiğini ileten sinyal; diğerinde karıncanın henüz ölmediğini ve hayatta olduğunu söyleyerek yaralı karıncaların en yardıma muhtaç halde oldukları durumda koloniden uzaklaştırılıp atılmasını önlüyor.

Karıncaların yuvanın sağlığı için ölüleri uzaklaştırmaları ve bakıma muhtaç olanları ise kolonide bırakmaları oldukça düşündürücü bir davranış.

Kaynak:
http://www.sciencenews.org/view/generic/id/43714/title/FOR_KIDS_Night_of_the_living_ants

EVRİMCİLERDEN RNA SUFLE TARİFİ

13 Mayıs 2009 tarihinde Nature dergisi RNA’nın kökenine ilişkin yeni bir hayali senaryo yayınladı.

Yaşamın ilkel bir çorba ile başladığını iddia eden evrimciler, bu kez biraz daha ileri gidip yeni bir masal daha ortaya attılar.

Bu yeni masala göre, RNA ilkel bir sufleden meydana geldi. Şeker, baz ve fosfat gibi birbirlerine yapışmayan malzemelerden oluşan RNA molekülleri üzerinde 40 yıl boyunca çalışıp bu bileşenleri reaksiyona uğratamayınca, evrimciler bu malzemelerden sufle yapmaya karar verdiler.

Yemek yapar gibi, RNA tarifi veren evrimciler bu masalı Nature dergisinde şu sözlerle anlattı.

“ Yarım baz alıp içine yarım şeker ekledik ve üzerine bazın geri kalanını ilave ettik. Malzemeleri karıştırma ve ekleme şeklimiz, sufle yapar gibi”

Ortaya attıkları sufle tarifinin bilimselliğine kendileri de inanmayan evrimciler RNA’nın bu şekilde oluşamayacağının farkında olduklarını ise şöyle itiraf etti:

“İş, malzemeleri bir deney şişesine koyup karıştırmak kadar basit değil. Pek çok aşama var. Durup saflaştırıp bir sonraki aşamaya geçmek gerek ve bu muhtemelen antik dünyada gerçekleşmedi.”


Kaynak: http://www.sciencenews.org/view/generic/id/43723/title/How_RNA_got_started