27 Eylül 2008 Cumartesi

YOL TAMİR UZMANI ASKER KARINCALAR

ABC SCIENCE NEWS
28/5/2007
İngiliz bilimadamlarının yaptığı son araştırmalar, asker karıncaların örnek fedakarlıklarını gösterdi.

Araştırmaya göre, yorulan karıncalar yola devam eden arkadaşları için büyük bir fedakarlıkla kendilerini çukurların üzerine atıyor; ve sürünün geri kalanının geçebilmesi için kendilerini adeta bir yol gibi seriyor.

Koloni daha büyük çukurların üzerinden geçmek zorunda olduğundaysa; birbirlerine tutunarak yeni yollar örüyorlar.

http://www.abc.net.au/science/articles/2007/05/28/1935225.htm

22 Eylül 2008 Pazartesi

KIZIL IŞIK ÜRETEN BALIKLAR

Güneş ışığının görülebilen en uzun dalgaları bile 10 metrenin altındaki derinliklere uzanamadığından, uzun zamandır balıkların kızıl ışığı göremedikleri bilinmekteydi.
Ancak yapılan araştırmalar sonucu, 32 tür resif balığının ışıl ışıl parladığı keşfedildi. Bilimadamları, bu balıklardan bazılarının, adeta kırmızı bir lamba gibi parlak bir ışık yaydığını ancak bunu güneşten gelen ışığı yansıtarak değil; kendilerinin ürettiğini farketti.
Balıkların sadece derinlerde ve yakın mesafeden görülebilen bu parlak ışığı nasıl ürettikleri ise bir yaratılış mucizesi...
Modern bilimin laboratuar ortamlarına ve kimya bilgisine sahip olmayan minicik bir balığın, kamuflaj ve tehlike durumlarında bir alarm olarak kullandığı kırmızı ışığı elbette ki kendi kendine geliştirmesi ve vücudundaki tüm sistemleri bu ışığı üretebilecek şekilde düzenlemesi şüphesiz imkansızdır.
Bilimadamlarını hayrete düşüren bu bulgular, bir kez daha Allah'ın Yaratma Sanatının ve Üstün İlmi'nin bir delili olmuştur.

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp düşünmez misiniz?
 (Nahl Suresi, 17)

20 Eylül 2008 Cumartesi

YAPRAK KARINCALARI BİLİMADAMLARINI ŞAŞIRTTI

Yaprak karıncaları kendi ağırlıklarının 7 katını taşıyabilen çalışkan canlılar olarak bilinir.
Ancak; tüm bu çalışkanlıklarına rağmen taşıyabildiklerinden daha az yaprak taşımaları pek çok bilim adamını şaşırtmış ve konuyla ilgili araştırma yapmaya yöneltmiştir.
Yapılan deneyler sonucu karıncaların taşıyabildiklerinden az yük taşımalarının son derece ilginç bir nedeni ortaya çıkmıştır.
Bunun nedeni, yaprakların işletim sürecidir. Taşınan yapraklar ilk once, adeta bir fabrika gibi çalışan koloniye gelir. Burada yaprak bezleri, koloninin larvalarını besleyen mantar bahçelerini işlemek üzere hazırlanır.
Hazırlanan yapraklar, temizlenmiş ve küçük parçalara ayrılmış olarak işçi karıncalar tarafından koloninin mantar bahçelerine götürülür ve buraya ekilir.
Tüm bu işlemlerin son bulması 60 dakikadan fazla bir vakit almaktadır. Bu nedenle de, fabrikaya malzemenin yani yaprağın taşınması, çalışan sayısı ve üretim potansiyelini aşmayacak bir miktarda olmalıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır. Tüm bu işlemleri yapanlar, işletme bilgisi sahibi, teknolojik aletlerle donatılmış fabrikalarda çalışan şuur sahibi işçiler değil; bir kaç cm boyunca karıncalardır.
Larvalarına bakmak ve onları sağlıklı büyütmek için büyük bir fedakarlık göstermekte, boylarının birkaç misli yaprakları uzun mesafeler boyunca taşımakta, işletim sürecinde kesintisiz bir dikkatle yorulmakta ve saatlerce çalışmaktadırlar.
Her biri, muazzam bir titizlik ve örnek bir işbirliği ile kendilerine verilen görevi eksiksiz olarak yerine getirmekte, Allah’a itaat etmekte ve O’nu tesbih etmektedirler.
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Saff Suresi, 1)

17 Eylül 2008 Çarşamba

DENİZ SOLUCANLARI VE ALTIN ORAN

Tüplü kurt olarak da bilinen su kurtlarının tüylerle sarılı et çiftlerinden oluşan uzun ve kısa uzuvlarla kaplı kesitli vücutları vardır.

Araştırmacılar, bu uzun ve kısa kolcukların nereye gore dizildiğini belirlemek üzere bir deney yapmıştır.

Yapılan araştırmada, her bir uzuva “sıfır” ve “bir” olarak değer verilmiş ve elde edilen dizilimdeki veriler bir veritabanına yerleştirilmiştir. Veritabanından çıkan bilgilerde, dizilimin her bir sayının kendinden önceki sayıların toplanmasıyla ortaya çıktığı gözlenlenmiştir.

Matematik biliminde Fibonacci (altın oran) sayısı olarak geçen bu dizilim, bu minicik canlının vücudundaki organların dizilişinde de bulunduğundan eşsiz bir yaratılış delilidir.

Bir iplikten ayır etmesi zor denecek kadar ince olan bu kolcukların herbiri, su kurtlarının hareket edebilmesi, düşmanından kaçabilmesi ve yemek bulabilmesi için çok önemlidir.

Bu kolların birbirine karışması ya da dizilimindeki bir hata, bir insanın kolunun ya da ayağının yerinin değişmesi ya da üst üste çakışması kadar hayati bir durumdur.

Doğuştan bacakları ve kolları birbirine yapışık doğan bebeklerin, nasıl ki yaşamak için bu organlarını birbirlerinden ayırmaya ihtiyaçları varsa; su kurdunun da kolcuklarının birbirinden bağımsız hareket edebilecek rahatlıkta ve esneklikte olması çok önemlidir.

Bilim adamlarının bile çeşitli deneyler yaptıktan sonra farkedebildikleri bu dizilimi, boyu bir cm’ i aşmayan su kurdunun kendi başına akledebilmesi, Fibonacci sayısı gibi bir matematiksel işlemin varlığından haberdar olması, bu formülü çözümlemesi sonra da tüm vücudunu bu formüle gore düzenlemesi elbetteki mümkün değildir.

Şüphesiz bu, herşeyi Yaratan ve her yaratmayı bilen Allah’ın Yaratma Sanatı’nın örneğidir:

Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz.
(Bakara Suresi, 26)

16 Eylül 2008 Salı

BİLİMADAMLARINDAN ARI HAFIZASINA TAKDİR...



Araştırmacılar, arıların toplu iğne kadar beyinleriyle son derece kompleks işler yapabildiklerini söylüyor.

Balarıları, ziyaret ettikleri çiçeklerin kokularını minicik beyinlerindeki hafızalarında tutarak hatırlayabiliyorlar.

Yapılan araştırmalar sonucu, arıların sağ anteni ile sağ antene bağlı beyin yapısının ‘kısa süreli’ yani ‘geçici’ hafızayı; sol antenin ise uzun süreli yani kalıcı hafızayı belirlediği anlaşıldı.

New England Üniversitesi’nden Prof. Lesley Rogers araştırma sonrası duyduğu heyecanı ve arıların beyinlerindeki bu kompleks tasarım karşısındaki şaşkınlığını şöyle ifade ediyor:

“ İnsanlara ve diğer daha büyük canlılara kıyasla, arıların beyinleri daha basittir. Ancak; bu basit beyinleriyle inanılmaz derecede kompleks işler yapabiliyorlar. Belli ki; arıların beyinleri çok etkin bir şekilde ‘donatılmış’.”

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?
(Nahl Suresi, 17)

ABC
Stephen Pincock
4 Haziran 2008

NEMO'YA EVİNİ BURNU BULDURDU


27 Ağustos 2008
Darren Osborne
ABC

Araştırmacılara göre; eğer Nemo, burnuna güvenseydi yolunu daha kolay bulurdu

Avusturalya, Fransa ve Birleşmiş Devletlerden bilimadamlarının yaptıkları araştırma palyaço balıklarının kendilerine en uygun yaşam alanını bulmak için koklama duyularını kullandıklarını ortaya çıkardı.
Yapılan deneylerde, Y şeklinde akvaryumlara yerleştirilen palyaço balıkları kendileri için en uygun yaşam yerleri olan anemonların kokularına doğru yöneldi.

Habere yer veren ABC Science, araştırmayı yürüten James Cook Üniversitesi’nden Prof. Geoff Jones’un yavru palyaço balıklarının yaprak kokularının kaynağına doğru yönlenerek yuvalarını bulmaları için “önceden programlanmış” olduklarını düşündüğünü kaydetti.

Kaynak:
http://www.abc.net.au/science/articles/2008/08/27/2347586.htm?site=science&topic=enviro

BALARILARI SALDIRANLARI KOVMAK İÇİN "MEKSİKA" YAPIYOR

Ker Than

National Geographic News
Eylül 12, 2008

http://news.nationalgeographic.com/news/2008/09/080912-bee-wave_2.html


Sporseverlerin stadyumda yaptıkları Meksika gibi, bal arılarının parlak kanatlarını açıp karınlarını yukarı aşağı oynatarak dalga hareketi ile şaşırtma yaptıkları ortaya çıkı.
Yapılan son araştırmalar, arıların ölümcül düşmanları olan eşekarıları ve yabanarılarını kovmak için kullandıkları bir savunma mekanizması olduğunu ortaya koydu.

Güneydoğu Asya’da dışarıya karşı korunmasız açık yuvalarda yaşayan dev balarılarının diğer arı türlerinden çok daha farklı bir savunma taktiği oldu tespit edildi.

Bu taktiğe göre; sıra sıra dizilip birbirlerine tutunarak merkezi bir peteğin etrafında canlı bir kovan oluşturan binlerce arı; yabanarısı ve de eşekarısı gibi düşmanlarıyla karşılaştıklarında sımsıkı birbirlerine kenetlenip kanatlarını çırpmaya başlıyorlar.

Karınlarının üzerinde yükselip alçalarak yüksekliği 50 cm.’ e varan dalga hareketleri oluşturup düşmanlarının şaşırtarak püskürtüyor ve yönlerini değiştirmelerini sağlayarak kovanlarını güvende tutuyorlar.

Tüm bu engellere rağmen, herhangi bir eşek arısı kovanın yüzeyine inmeyi başardığındaysa; ısısı yüksek olan tüm arılar derhal bir araya geliyor ve düşmanı sıcakla boğarak öldürüyorlar.

Arıların sahip olduğu bu üstün savunma taktikleri ile ilgili araştırmayı yürüten Prof. Dr. Gerald Kastberger şu açıklamayı yapıyor:

"Örneğin, koloninin bu “titreme” olayına katılacak arı grubunun toplu savunma harekâtı için yuvada kalmalarına ve de yaklaşan avcıya doğru uçmamalarına karar vermesi gerekmektedir.”

Ancak; Kastberger’ın belirttiği gibi arıların kendi içlerinde böyle bir karar mekanizması ya da heyet yoktur.

Her bir arıya görevini ilham eden Allah, her bir arıyı bir kader üzerine yaratmıştır. Hangi arıların kovanda kalacağı, hangilerinin titreme ile savunma yapacağı ve hangilerinin vücut ısılarıyla düşmanı öldürecekleri kaderde bellidir.

Allah, her bir arıya ilham ettiği görev için en kusursuz donanımı vermiş, düşmana saldıracaklara yüksek bir vücut ısısı, kanat çırpacaklara ise sürat ve iri bir cüsse bahşetmiştir.

Şüphesiz bu, savunmasız bir açıklıkta Allah'ın emrine itaat eden balarılarına Rabbimizin gösterdiği büyük bir rahmet ve kolaylıktır.

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver...

(Nahl Suresi, 68-69)

13 Eylül 2008 Cumartesi

HURMA'NIN GEBELİKTE FAYDALARINDAN BİRİ DAHA BULUNDU

                                                                                              
Mineraller açısından oldukça zengin bir meyve olan hurmanın içerisinde kalsiyum da bulunmaktadır.



Michigan Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, gebelikte kalsiyum alımının çok önemli olduğunu ortaya çıkarmıştır.


Özellikle, kalsiyum bebeğin anne karnında gelişimi ve hamilelik süresince kan kurşun düzeylerinin dengelenmesini sağlar.


2000 yılının Kasım ayı Amerikan Epidemiyoloji dergisinde yayınlanan ve Kuzey Carolina Üniversitesi'nden Dr.Hertz-Picciotto tarafından yapılan bir araştırmada, hamilelikleri sırasında yeteri kadar kalsiyum almayan kadınların kanlarında bebeğe zarar verebilecek bazı maddelerin yükseldiğini ortaya koymuştur. Bu maddeler içerinde, en önemlisi kurşundur.


Araştırmada kanında kalsiyum düzeyi düşük olan kadınlarda kurşun seviyelerinin yükseldiği gözlemlenmiştir


Vücuttaki kurşunun % 95'i kemiklerde bulunmaktadır. Uzmanlar kanda kurşun yüksekliğinin, annenin ileriki dönemlerde kemik erimesi sorunuyla karşılaşabileceği anlamına geldiğini belirtmektedirler. Anne, bu nedenle kalp, dolaşım ve sinir sisteminde sorunlarla karşılaşabilmektedir.


Yapılan araştırmalar, kalsiyumun sadece kandaki kurşun seviyesini dengede tuttuğunu ortaya çıkarmamış aynı zamanda da hamileliğin son dönemlerinde kalsiyum alımının doğum sancılarının daha az hissedilmesini sağladığını ve doğum sonrası kanama riskinin de azaldığını açığa çıkarmıştır.

Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.

Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır.Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin.
Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah)' a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."

(Meryem Suresi, 23-26)


Kaynak: http://www.sciencedaily.com/releases/2008/09/080909205555.htm

ALG İLE BAKTERİ, BİRBİRLERİNİN HAYAT ARKADAŞI

Bilim adamlarının algler üzerinde yaptıkları en son araştırmalar, şaşırttı.

Dünyanın atmosferindeki karbon oranını dengeleyen alglerin yaşamak için B12 vitaminine ihtiyacı olan algler, vücutlarında bu vitamini üretecek bir donanım bulunmadığı için ihtiyaçlarını dışarıdan karşılamak zorundadırlar.

Yapılan araştırmalar, alglerin onlara B12 vitamini sağlayan bir hayat arkadaşı olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Alglerin üzerinde yaşayan bir çeşit bakteri, algler için B12 vitamini üretmektedir.

Laboratuar ortamında yetiştirilmeye çalışıldığında, alglerin yüksek B12 ihtiyacını karşılamak neredeyse imkansız iken; bu bakteri, alg için yetebilecek kadar B12 üretebilecek bir tasarıma sahiptir.

Bakterinin bu fedakar davranışına karşılık, alg - bakteriyi fotosentez yoluyla elde ettiği karbon ile besler ve yaşamasına yardımcı olur.

Bu iki takım arkadaşı arasındaki uyumun tesadüfler zinciriyle açıklanması mümkün değildir. Çünkü aralarındaki en ufak bir anlaşmazlık ya da uyumsuzluk, dünyadaki tüm karbon dengesinin bozulması ve canlılığın sona ermesi demektir.

Birçok evrimci tarafından “basit” olarak tanımlanan bu canlılar, en gelişmiş laboratuar ortamlarında bile gerçekleştirilemeyecek kimyasal işlemleri yapmakta ve milyonlarca yıldır görevlerini eksiksizce yerine getirerek bu sistemi kusursuzca devam ettirmekteler.

Elbette ki, hiçbir kimya bilgisi ve formül çözümleme kapasitesi olmayan bir canlının B12 vitaminin varlığından haberdar olması, bu vitamini üretebilmek için gereken tüm kimyasal formüllere hakim olması ve bu son derece kompleks kimya işlemlerini başka bir canlının yaşamı için üretmesi kör tesadüflerin bir sonucu olamaz.

Bakteriyi de, Algleri de Yaratan Allah, her birine görevini ilham etmiş ve onları bu karmaşık işlemleri gerçekleştirebilecekleri en uygun donanımla yaratmıştır.



“Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek getirdi de; çürümüşken kemikleri diriltecek kimdir? dedi.De ki: Onları ilk defa yaratan, diriltecektir. O, her yaratmayı bilendir”
(Yasin suresi, 78-79)


Kaynak: Science Daily, 14 Haz. 2006, The Secret Life of Algae
http://www.sciencedaily.com/releases/2006/01/060114152028.htm

B12 Vitamini Yaşlılıkta Beyni Koruyor





ScienceDaily (Sep. 11, 2008)


Et, balık ve sütte bulunan B12 Vitamini’nin yaşlılıkta ortaya çıkan kayıplara karşı beyni koruduğu ortaya çıktı.


Yapılan araştırmalar, B12 vitamini yüksek olan yaşlılarda hafıza kaybı gibi beynin performansının düşmesinden kaynaklanan sıkıntıların daha az yaşandığını gösterdi.


Oxford Universitesi’nden Anna Vogiatzoglou, “Bu araştırma gösterdi ki; et ve balık yiyip süt tüketerek beyin yaşlanmasını önleyebilir ve de hafızamızı koruyabiliriz” şeklinde açıklamada bulundu.

Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size onların karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz.
(Nahl Suresi,66)

Kaynak: http://www.sciencedaily.com/releases/2008/09/080908185121.htm