26 Ağustos 2009 Çarşamba

GÖZDEKİ YARATILIŞ ÖRNEĞİ: OPTİK AKIŞ MUCİZESİ


Günümüzün oldukça büyük bir kısmını uyanık olarak geçiririz. Uyanık olduğumuz her vakitte, gözlerimiz dış dünyadan bize büyük bir miktarda bilgi akışı sağlar.

Etrafımızdaki arabalar, elimizdeki kitap, üzerinde oturduğumuz mobilyalar…

An be an, gözlerimiz aracılığıyla beynimize bilgi akar…

Peki bu bilgi akışı bir anda kesilirse ne olur? Gözlerimiz beynimize görsel bilgi aktarmazsa ne olur?


Çoğu zaman gece uykumuzdan uyanıp bir bardak su içmek için mutfağa gitmeye çalıştığımızda yönümüzü bulamayız. Tökezleriz, kapıya çarparız ya da tamamen yanlış bir istikamete doğru ilerleriz.


Bunun nedeni, gözlerimizin karanlıkta bir hareket algılayamıyor olmasıdır. Göz görmeye devam eder, kör değildir ve sağlıklıdır ancak iletecek bir bilgi ve hareket yoktur.

“Körebe” isimli çocuk oyununu hepimiz duymuşuzdur. Bu oyunda, ebe olarak seçilen kişinin gözleri sıkıca bağlanır ve kendi etrafında birkaç tur döndürdükten sonra arkadaşlarını yakalaması istenir.


Gözleri sıkıca bağlı olan kişinin gözleri görmeye devam etse de, gözleri bağlanmadan önce yüzünün dönük olduğu istikameti bulamaz. Gözünde bir rahatsızlık yoktur, ancak gözden beyne iletilen bilgi akışı kesilmiştir.

İşte, gözün ayak hareketlerimiz ile olan bu bağlantısı bilim adamlarının dikkatini çekmiş ve araştırma yapmaya yöneltmiştir.


Brown Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı çeşitli deneyler yapmış ve gözlerimizin algıladığı hareketin, ayaklarımızı yönlendirdiğini keşfetmişlerdir.

Optik Akış ismi verilen bu görsel bilgi akışı, bir nesnenin hareketine bakarak mesafeleri algılamamızı sağlamaktadır.


Beynimizden bize, sürekli olarak bir bilgi akışı gelmektedir. Bir arabanın ne yöne doğru hareket ettiğine bakarak adımlarımızı atarız. Ya da yürürken kendimize uzakta bir nesne seçer, ona odaklanır ve yönümüzü ona olan yakınlığımıza ve de uzaklığımıza göre belirleriz. Yürürken bir an için bile gözlerimizi kaparsak, yanlamasına ve ya çaprazlamasına yürümeye başlar yön duygumuzu hemen kaybederiz. Kısacası, yön duygumuz, tamamen odaklandığımız nesnelerin hareketine bağlıdır.


Eğer etrafımızdaki dünya hareket etmeseydi ve 3 boyutlu olarak algılanmasaydı, yönümüzü bulmamız çok zor olacak, mesafeleri ve istikametleri doğru tahmin edemeyecek ve bu nedenle hayatımızı idame ettiremeyecektik. Gelen bir arabanın uzaklığını ya da yönünü tespit edemeyecek, hatta yaklaştığını mı yoksa uzaklaştığını mı bile söyleyemeyecektik.


Bu, üzerinde etraflıca düşünülmesi gereken çok büyük bir mucizedir. Televizyon, sürekli görüntü akışı sağlayan bir cihazdır. Hatta günlük kullanımına baktığınızda, gözden çok daha uzun bir süre -24 saat boyunca- görüntü akışı sağlar. Ancak, yıl içerisinde defalarca bozulur, ekran kararır ya da yayın kesilir.


Ancak bu durum gözde hiçbir zaman için söz konusu olmaz. İnsan doğduğu andan öldüğü ana kadar gözü hareketleri algılamaya ve bilgi akışı iletmeye devam eder.

Bu çok mucizevi ve hayati önemi olan bir olaydır. Ve yalnızca insanlara mahsus değil, yeryüzünde yaşayan tüm canlılara mahsustur.

Arılar bir çiçeğin üzerine konarken, kuşlar iniş yaparken, bir şahin pike yaparken, bir penguen dalarken hep optik akıştan faydalanır. Bu nedenle de, hiçbir zaman sendelemez, düşmez, yere çakılmaz ya da kaza yapmazlar.


Şüphesiz bu, Allah’ın yaratmasındaki benzersizliğin ve detay sanatının muazzam bir tecellisidir.

Gözü yaratan Allah, gözü sadece etten bir organ olarak var etmemiş, onu ince ince nice detaylarla donatmış ve (beyin ve ayaklar gibi) diğer organlarla bir bütün olarak büyük bir uyum içerisinde yaratmıştır.
Göze sadece bir organ olarak “şekil” vermemiş, aynı zamanda onun ilettiği bilgilere de beyinde bir “suret” (bir görüntü) var etmiştir.

Çünkü Allah, her şeye Hakim’dir ve Kusursuzca Var Edendir.

O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)


Kaynak:
http://www.sciencedaily.com/releases/2007/11/071115121131.htm